FEYYAZ YAMAN’IN PERSPEKTIFINDEN SANATIN GÖRÜNMEZLİĞİ, ÖRGÜTSÜZLÜK VE EMEKLİLİĞİN SESSİZ ÇİLESİ

27 Kas 2025 Hatice Özbay

Galeriler ışıl ışıl ama ressamın atölyesi karanlık ve soğuk. Türkiye’de sanatçının emekliliği hâlâ bir lüks, dayanışma ise bir umut.

Türkiye’de ressam olmak, yalnızca tuval üzerinde üretmekten ibaret değil; aynı zamanda ekonomik, sosyal ve mesleki belirsizliklerle yaşamak anlamına geliyor. Küratör-ressam Feyyaz Yaman’ın Karşı Sanat Çalışmaları’ndai yürüttüğü faaliyetler, yalnızca bir galeriyi yönetmek değil, sanatçının emeğini, mesleki haklarını ve dayanışma arayışını görünür kılma mücadelesidir.

Yaman, sanat alanındaki emeğin görünmezliğini, örgütsüzlüğü ve yaşlılıkta derinleşen güvencesizliği bir arada tartışıyor. Onun sözleri, sanatçının yalnızca üretim alanında değil, yaşam hakkı mücadelesinde de nasıl görünmez kılındığını ortaya koyuyor.

Dayanışmanın Eksikliği, Bireyselliğin Duvarı

Feyyaz Yaman’a göre sanatçılar, özellikle ressamlar, bireysel varlıklarıyla öne çıktıkları için dayanışma zeminleri kurmakta zorlanıyorlar.

“Sinema gibi alanlarda sendikalaşma mümkün olabiliyor ama plastik sanatlarda bireysellik ve egolar, ortaklaşma duygusunun önüne geçiyor. UPSD (Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği) gibi örgütler yıllarca çabalasa da bugün 1500–2000 üyeli bir yapının pratikte 40 kişiyle dönüyor. Bu tablo, sanatçının örgütsüz kaldıkça emeğini savunamaz hâle geldiğini, sanat piyasasında galericiler ve aracılar karşısında güçsüzleştiğini gösteriyor.”

Görünmez Emek

Sanatçılar yasal olarak “serbest meslek sahibi” kabul ediliyor. Ancak bu statü, onların sosyal güvenceye, düzenli gelire ya da emeklilik hakkına sahip olduğu anlamına gelmiyor.

“Galericiler ‘fatura kesme’ bahanesiyle eser bedelinin %60’ına kadar kesinti yapabiliyor; sanatçıya kalan pay bazen %30’a düşüyor. Üretim arttıkça borç büyüyor, sanat emeği sistemin içinde bir kısır döngüye dönüşüyor. Bugün sanatçının en politik tavrı, üretmeye devam etmektir, çünkü sistem senden tam da bunu bırakmanı ister. Kapitalist sistem, sanatçıyı ‘ilhamla çalışan özgür birey’ olarak tanımlayarak emeğini görünmez kılıyor. Oysa üretim, teknik bilgi, deneyim ve süreklilik gerektiriyor. Bu sahte özgürlük miti, sanatçıyı piyasanın kölesi hâline getiriyor; emeğini değersizleştiriyor.”

Güvencesizlik ve Emekliliğin Sessiz Çilesi

Yaman, yaşlanan sanatçılar arasında sağlık sorunlarının ve yoksulluğun derinleştiğini, bunun neredeyse bir “sessiz salgın” haline geldiğini söylüyor.

“Akademide kadrolu olmayan, yani düzenli maaş ve sigortadan yoksun sanatçılar, çoğunlukla emeklilik hakkı elde edemiyor. Birçoğu özel hastanelerde dostlarının yardımıyla tedavi görüyor, bazısı ilaç parasını bile ödeyemiyor. Emekli olmak çoğu için hayal. Bugün İstanbul’da atölyelerini kapatıp üç–dört kişi bir arada yaşamaya başlayan ressamlar var. Geçim derdi, sağlık masrafları, yüksek kiralar… Devletin kültür politikaları, sanatçıyı desteklemekten çok onu piyasanın insafına bırakıyor. Emekli maaşı olmayan bir ressamın ömrü boyunca yaptığı üretim, sonunda bir sigorta primine bile dönüşemiyor.”

Yaman’ın sözleri, sanatın görünmezliğinin aslında bir sınıfsal körlük olduğunu hatırlatıyor: Sanatçının emeği görünmez kaldıkça, toplumun vicdanı da biraz daha sessizleşiyor.